Babalar Evlatları ile Girdikleri Hiçbir Savaşı Kazanamazlar


Geçen hafta Gezi olayları ile bir blog yazmak için ne zaman niyetlensem yeni bir gelişme olup yazdığım bölümler anlamsız kaldı. Dünün babalar günü olması nedeniyle hem son olayları, başbakanın tutumunu, hem de baba-çocuk ve özelinde oğul ilişkisini kapsayan bir blog ortaya çıktı sonunda
Babalar hiç bir zaman annelerin evlatları ile kurduğu o karşılıksız, özel  yoğun şefkat, ilgi ve özveri ilişkisini doğal nedenlerden kuramazlar.
Çocuk kızda olsa erkek de olsa uzun zaman hep 3. Şahıs olarak kalırlar.

Bunun için baba yaptıklarının, verdiklerinin, kararlarının ve fedakarlıklarının  değerini “anlaşılması” ile ölçeler.Belki de bunun için baba evlat ama özellikle baba-oğul ilişkileri  yılı hep müdahale ile geçer. Ama tarih hep göstermiştir ki babalar oğulları (evlatları) ile girdikleri hiç bir savaşı gerçekten kazanamazlar zira oğlun yenilmesi bile aslında babasının yenilgisidir.
Başbakan’ın nasıl bir çocukluk geçirdiğini baba-oğul ilişkilerini bilmiyorum, sadece okuduğum kadarıyla Karadenizli kolay sinirlenen bir babası varmış.  Ama muhtemelen yetiştiği kuşak ve sosyal çevre nedeniyle  aralarında mesafeli, geleneksel, otoriter bir baba-oğul ilişkisi vardı. Babanın aslında hep ailesinin iyiliğini istediği ve sözünün mutlak olduğu ve ona biat edilmesi gerektiği düşüncesi hakimdi.
Şimdi de başbakan bizlerin ve özellikle Gezi parkındaki gençliğin,  kendisinin en iyiyi bildiğini,  aslında bizim iyiliğimizi istediğini kabul etmemizi istiyor. Ona karşı çıkıldığı için bizi nankör evlat görüp cezalandırıyor. Haksızlığımızı vurgulamak için diğer kardeşleri bize örnek gösteriyor, onlardan destek istiyor ( diğer %50 söylemi). Bizler için nasıl çalıştığını, ailemizin nasıl zenginleştiğini vurguluyor.

Sonunda taviz verip tam işler çözülecek gibiyken, taviz vermenin kızgınlığı ve ya devamı da gelirse endişesi  ile ufak bir bahane ile ( hemen parktan çıkılmaması) tekrar üstün konuma geçmeye çalışıyor.

Ama sanırım bu son olayda oğul, babanın havadaki elini, filimler de olduğu gibi hava da tuttu ve ona karşılık vermek, elini bükmek yerine alaycı bir gülümse ile babasının yüzüne bakıp
-Ben senden farklıyım, hayatta bakışım farklı, bana saygı göster ve anla, aslında sen de benim gibi olmak istiyorsun” dedi.
Tam olay yatışmış, tam eller inmişken baba içinden gelen yenilmişlik, bundan sonra diğerlerine ne derim duygusuna yenildi ve son bir tokat attı. Önümüzdeki dönem o tokatın cevabını ve tokatın acısının nasıl çıkacağını göreceğiz.
Yazımın sonun da ergenlik döneminde çok tartıştığımız ..(hala da ara sıra tartışırız), zaman zaman beğenmediğim babama teşekkür etmek istiyorum...
Beni ezmeden fikirlerimi sonuna kadar söylemeyi ve savunmayı öğrettin. Ben de oğluma bunu miras olarak bunu bırakacağım ama zaten yeni nesil bu konuda hali hazırda bizden çok daha ileride.Sevdiğim bir şiirini kısaltarak paylaşıyorum burada;
 
Çuf-Çuf
En sevdiğim üniformalılardır Trenciler;
Ayırsalar da sevenleri,yine kavuştururlar,
Kırmızı-yeşil lambalar ve yürek yırtan düdüklerle.
İstasyon çocuğu oluşumdan değil, Trencileri çok sevişim,
Onlar ne darbe yaparlar,ne de adam döverler...

Yorumlar